Bahçeli, İmralı için MHP’lilerden izin istedi: Alırım yanıma üç arkadaşımı, gitmekten gocunmam, ne varsa mertçe muhatabımın gözünün içine baka baka söylerim!
Bahçeli, İmralı için MHP’lilerden izin istedi: Alırım yanıma üç arkadaşımı, gitmekten gocunmam, ne varsa mertçe muhatabımın gözünün içine baka baka söylerim!

Bahçeli, İmralı için MHP’lilerden izin istedi: Alırım yanıma üç arkadaşımı, gitmekten gocunmam, ne varsa mertçe muhatabımın gözünün içine baka baka söylerim!

paylaş :

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, bugün toplanacak çözüm süreci komisyonunun İmralı'ya gitmesi için bir heyet belirlemesi çağrısında bulundu. MHP lideri, "Hiç kimse bu ziyarete yanaşmazsa herkes üç maymunu oynamanın merakında ısrar ederse açık açık söylüyorum; alırım yanıma üç arkadaşımı, kendi imkanlarımızla İmralı’ya gitmekten gocunmam, çekinmem, bir masa etrafında yüz yüze gelmekten de imtina etmem. Karanlıkta göz kırpmam, ipe un sermem, söyleyeceğim ne varsa mertçe, özgüven içinde muhatabımın gözünün içine baka baka söylerim" dedi.

MHP lideri Bahçeli ayrıca İBB iddianamesi hakkında da sert açıklamalarda bulundu. "CHP yönetimi milletimizin verdiği vergilerini, umutlarını, çiftçilerimizin alın terlerini memur ve işçilerimizin nafakalarını gasp ederek siyaset operasyonuna alet etmişlerdir" diyen Bahçeli, "yüz yılın soygunu" ifadesini kullandı. ayrıca “Yargılama hızla tekâmül ettirilmeli, siyasi kuşatmaya alınarak tartışılmasına daha fazla müsaade edilmemelidir” çağrısında bulunan Bahçeli, “yargılamanın en başta TRT olmak üzere tüm televizyonlardan canlı yayın olarak gerçekleşmesi” gerektiğini savundu.

Ekonomiye ilişkin olarak da değerlendirmelerde bulunan MHP lideri, "İnsanın olmadığı, ahlakın, adaletin, özgürlüğün, sosyolojinin, tarihin değerlerin ve milli hassasiyetlerin bulunmadığı bir ekonomide sabah kalkar döviz kuruna bakarız, akşam yatar borsaya, faize ve enflasyona kafa yorarız!" dedi, "Ekonomide yeni bir hikâye, milli ve manevi değerlerimizde temerküz etmiş yepyeni bir zihniyet devrimine ertelenemez ihtiyacın olduğunu görmeliyiz" diye konuştu.

Bahçeli'nin açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

C130 uçağı şehitleri

"Tam bir hafta önce milli yürekleri acıyla dağlayan elim bir uçak kazası yaşadık. TSK envanterine kayıtlı c130 tipi bir askeri uçağımız 11 Kasım’da Gürcistan hava sahasında maalesef düşmüştür. 20 kahramanımız şehadete yürümüşlerdir. Üzüntümüz tarifsizdir. Şerefli isimleri milli gönüllere kazınmış, geride bıraktıkları aileleri hepimizin namusuna emanet edilmiştir. Hepsi de yüzleri kavruk Anadolu çocuklarıydı. Tabutlara sarılan şehit çocukları vatan sağ olsun diyen şehit babaları dizlerine vuran şehit anaları içimize kor gibi düştü. Onlar Türk milletinin göklerde parlayan yıldızı oldular. 20 kahraman şehidimizin her birisine ayrıca orman genel müdürlüğümüzün Hırvatistan’da düşen uçakta şehit olan Hasan Bahar’a Allah’tan rahmet diliyorum.

"C130 uçağımızın nasıl ve niçin düştüğü, bu elim olayın geri planındaki esrar perdesi kuşkusuz aydınlanacak bütün ihtimaller gözden kaçırılmadan incelenecektir. Kaldı ki beklentimiz de budur. Fakat şu hususu söylemeden geçemeyeceğim askeri kargı uçağımızın düşmesi kamuoyuna yansımasından hemen sonra bilhassa sosyal medya vasıtasıyla yapılan maksatlı yorum ve değerlendirmelerin iyi niyetten mahrum olduğu çok açıktır. Arama kurtarma çalışmaları yapılıyorken bile milletimize yalan malumatlar servis edenlerin insanlıklarından bile şüphe duyulmalıdır. Amaç bağcıyı zorda bırakmaktır. Zorlu ve sıkıntılı günlerin devlet ve millet aleyhine bir dedikodu furyasına çevirenlerin maskeleri indirilecektir. Devletimizde güven ve itibar asıldır. Milletimize doğru bilgiler vermek ahlaki bir mükellefiyettir. Kaza kırım heyetinin rapor formatında hazırlayacağı çalışmaların sonuçlarını sabırla beklemek lazımdır.

Terörsüz Türkiye hedefi: Ülkemizin makus talihi değişecek, niyet hayırlı inşallah netice de hayırlı olacaktır

"Geçmişten duyduğumuz bir pişmanlık gelecekten dolayı da herhangi bir endişemiz de yoktur olmamalıdır. Kültürel zenginliğimiz, sosyal zenginliğimiz ekonomik direncimiz, politik mukavetimiz, diplomatik enginliğimiz hepsinin de fevkinde milli birlik ve kardeşlik dayanışma  kararlılığımız ülkemizin stratejik üstünlüğünü resmektedir. Karamsarlığı aşılayanların önünde iman kuvvetiyle durmaktan başka seçeneğimiz yoktur. Korkuları canlı tutmak umutları köreltmek için yeni mevziler arayan kifayetsiz muhterislere karşı azami dikkat etmek zorundayız.  Terörsüz Türkiye hedefi son 100 yıl içinde yakaladığımız en önemli ve tarihi fırsatlardan birisi belki de birincisidir. Bu kapsamda ülkemizin makus talihi değişecek, üzerimizde hesap yapan menfur emeller boşa düşecektir.  Terörü siyasi nema olarak kullanan sözde milletsever pozlar veren nifak yuvaları Allah’ın izniyle çöküp gidecektir. Niyet hayırlı inşallah netice de hayırlı olacaktır. Suyu bulandırmaya çalışanların suçlayıcı ve küstah tavırları milletimizin nezdinde itibarsızdır. Bir devlet politikası  haline gelen Terörsüz  Türkiye hedefini baltalamak için devreye giren iyi kisvesiyle dalavereye heves eden siyasi devşirmelerin devlet millet kenetlenmesini anlayacak kadar akli melekeleri yoktur. Türkiye’nin bugünkü nazik döneminde herkesin sorumluluk ruhuyla uzlaşmaya yatkın davranış kalıbıyla ve üslup saygınlığıyla hareket etmesi yegane dileğimizdir. Her şey Türkiye içindir.

"Tarih, geçmiş olayların pul koleksiyonu yapar gibi toplanmasıyla sınırlı gösterilemez"

"Tarihin sararmış ve solmuş yapraklarından, araya araya bulup çıkardığımız nice acı veya parlak hatıranın ivmesiyle istikbalin yol haritasını çizmenin, istiklalimizi ve milli varlığımızı canımız pahasına korumanın derdindeyiz, peşindeyiz. Tarih, geçmiş olayların pul koleksiyonu yapar gibi toplanmasıyla sınırlı gösterilemez, böylece de takdim ve teşhir edilemez. Yayı ne kadar geriye çekersek oku o denli uzağa atmamıza benzer şekilde, ne kadar geriye bakarsak, o kadar uzağı görmemiz kaçınılmaz bir hayat ve tarih gerçeğidir.

"Terörsüz Türkiye hedefi milletin sarsılamaz, sakatlanamaz politik ve demokratik gayesidir"

"Kısaca temas etmek isterim ki, Türkiye Cumhuriyeti bir demokrasi zaferi, mücadele bereketi, muazzam bir halk hareketidir. Millet, devleşmiş, devletleşmiş, müstevli akınlarını devirmiştir. Anlatmak ve açıklamak istediğim özetle şudur: Türk devlet felsefesine hangi açıdan bakarsak bakalım, devlet millettir, millet de devlettir. Devlet, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. İkisini birbirinden ayırmak, ayrı ayrı değerlendirmek, zaman zaman da çatıştırmak fahiş bir yanlış olmanın yanı sıra, devlet umurunu ve onurunu hazmedemeyen nevzuhur demokrat yobazların handikap ve hüsranıdır. Bu nedenle 'Terörsüz Türkiye' hedefi mahut ve malum bir devlet politikası olduğu kadar milletin sarsılamaz, sakatlanamaz politik ve demokratik gayesidir. Türkiye’nin politik sinir sistemini bozmanın peşinden gidenler, devlet-millet birlikteliğini budamanın peşin hayaliyle geviş getirenler çok derin hayal kırıklığı eşliğinde mahcup ve mağlup olacaklardır.

"İmralı’ya gitmekten gocunmam"

"Bugün 17’inci toplantısını yapacak olan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu artık son düzlüğe girmiştir. Hazırlanması gündemde olan, sınırları millet-devlet hassasiyet ve hükümranlık haklarıyla ihata edilmesi gereken yasal, hukuki ve demokratik çerçevenin önümüzdeki sürecin yol haritası olması hepimizin ortak kanaat ve kararıdır. Bundan sonra İmralı’ya gidecek heyetin teşekkül ve tespitinin yapılması da muhtemeldir. Günlerdir süregelen İmralı’ya gidilsin mi gidilmesin tartışmalarına bir nokta koyulmalıdır. Dürüst ve samimi ölçülerde Terörsüz Türkiye hedefinin hayat ve zemin bulması isteniyorsa, İmralı’ya gidilmesine ayak sürümenin hiçbir manası da olmayacaktır. Sürecin asıl muhataplarından birisiyle doğrudan temas kurulmayacaksa sonuç nasıl alınacak, ilerleme nasıl kaydedilecek? Şayet Meclis’te kurulan komisyon bu çerçevede karar alamazsa, hiç kimse bu ziyarete yanaşmazsa, herkes üç maymunu oynamanın merakında ısrar ederse, açık açık söylüyorum; alırım yanıma üç arkadaşımı, kendi imkanlarımızla İmralı’ya gitmekten gocunmam, çekinmem, bir masa etrafında yüz yüze gelmekten de imtina etmem. Karanlıkta göz kırpmam, ipe un sermem, söyleyeceğim ne varsa mertçe, özgüven içinde muhatabımın gözünün içine baka baka söylerim.

"Suriye Cumhurbaşkanı’nın ABD Başkanı’yla 10 Mart Mutabakatının uygulanması için net mekanizmalar üzerinde uzlaşılması memnuniyet vericidir"

"PKK’nın lağvedilmesinin hitamında bütün kanlı silahların ya teslimi ya da yakılması mukadder bir akıbet olarak önümüzde durmaktadır. Suriye’de SDG/YPG’nin merkezi hükümetle entegrasyon müzakereleri, alınan mesafeler, bazı provokasyonların varlığına rağmen diyalogların günbegün makul bir çizgide seyretmesi kayda değerdir. Suriye Cumhurbaşkanı’nın ABD Başkanı’yla gerçekleşen yapıcı ve olumlu görüşmesi barışçıl arayışları kamçılamasının yanında, 10 Mart Mutabakatının uygulanması için net mekanizmalar üzerinde uzlaşılması memnuniyet vericidir. “Terörsüz Türkiye, Terörsüz Bölge” hedeflerinin neresi kötüdür? Mazisi 41 yılı bulan, esasen ideolojik feyzi 1,5 asra yaklaşan ağır ve silahlı bir musibeti ülke gündeminden tamamıyla çekip çıkarmanın yanlış olan yanı nedir? İşkembeden sallayanları, takılmış plak gibi aynı ezberleri seslendirip duranları terörün bitişi niye rahatsız etmekte, niçin deliye çevirmektedir? Ruhları vücutlarından başıboş gezen sipariş ve tasarlanmış milliyetsiz milliyetçiler, sorarım sizlere, terörün sona ermesiyle vasat bulacak şahlanmış Türkiye, tomurcuk tomurcuk açmış barış ve huzur neden uykularınızı bu kadar kaçırıyor? Müzakere yokken, mütareke yokken, taviz yokken, teslimiyet yokken, gizli pazarlık yokken, hepsine birden var demek, sürekli çürük tahtaya çivi çakmaya kalkışmak manen, ahlaken ve vicdanen utanç duyulacak bir yüzsüzlük değil midir?

"Mevzu vatan ve millet olduğu sürece gözümüzü daldan budaktan asla uzak tutmayacağız"

"Huzurlarınızda Terörsüz Türkiye hamlesine karşı atılan elim ve şeni iftiraları hem red ediyor, hem de mefluç ve müflis muhataplarına misliyle iade ediyorum. And olsun, şart olsun, Türkiye’nin ve Türk milletinin ali ve asli çıkarlarından milim de olsa ödün vermeyeceğiz. Hep birlikte Türkiye olduğumuzu sonuna kadar haykıracağız. Melez ve kopya edilmiş, açıkçası ana akım ve kaynaktan tamamıyla kopmuş sözde milliyetçi, sözde demokrat, sözde insan sever, sözde aydınların hiçbir telkinine aldırmayacağız, kaale ve ciddiye bile almayacağız. Doğru bildiğimiz istikamette, sağlam irademizle, aydınlık yarınların izinde kararlılıkla ilerleyeceğiz. Durmayacağız, sinmeyeceğiz, ürkmeyeceğiz, mevzu vatan ve millet olduğu sürece gözümüzü daldan budaktan asla uzak tutmayacağız.

"Herkesin yargıya saygı duyması, hakim ve savcılara hakaret eden ahlaksız üsluptan sakınması gerekir"

"Geçtiğimiz hafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni saran rüşvet ve yolsuzluk davasına havi 3741 sayfalık iddianame hazırlanmış ve mahkemeye sunulmuştur. Burada iddianamenin ayrıntılarına girecek değilim. Kaldı ki bu bizim işimiz de değildir. Artık Türk adaleti karar ve hükmünü verecektir. Bundan kaçış ve kurtuluş yoktur. En başta CHP yönetimi olmak üzere, herkesin yargıya saygı duyması, hakim ve savcılara hakaret eden ahlaksız üsluptan sakınması gerekmektedir.

İBB davası için iki talep: Yargılama hızla tekemmül ettirilmeli ve yargılama tüm televizyonlardan canlı yayın olarak gerçekleşmeli

"Hukukun üstünlüğü hepimiz için bağlayıcıdır. Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devletidir. Herkes hukuk önünde eşittir. Hiç kimsenin ayrıcalığı ve imtiyazı yoktur. Ekrem İmamoğlu ve onunla birlikte yargılanan 105’i tutuklu 407 kişinin hakkında mahkemenin ne diyeceği, nasıl bir sonuca ulaşacağı, hükmü nasıl vereceği yakında belli olacaktır. İddianamenin karalanması CHP’ye bir şey kazandırmayacak, bilakis korku ve kaygının tezahürü olarak değerlendirilecektir. Bu meyanda olmak suretiyle bizim iki konuda samimi ve sahici beklentimiz vardır ve şunlardır. 1– Yargılama hızla tekemmül ettirilmeli, siyasi kuşatmaya alınarak tavsamasına ve tartışılmasına daha fazla müsaade edilmemelidir. Geciken adaletin adalet olmayacağı ortadadır. Hz.Mevlana’nın dediği gibi, adalet her şeyi layık olduğu yere koymaktır. 2- Daha önce de vurguladığım gibi, yargılama en başta TRT olmak üzere, tüm televizyonlardan canlı yayın olarak gerçekleşmelidir. Türk milleti olan biten ne varsa görüp öğrenmelidir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni saran devasa boyutlu iddiaların mahkemede görüşülmesi ve duruşma etapların doğrudan takip edilmesi aynı zamanda hukuk ve demokrasi güvenliğimizi de destekleyecektir.

"Türkiye’yi satın almak için rüşvet ve yolsuzluk kulvarından mıntıka temizliğine soyunanlar..."

"Dediğim gibi, iddianamenin ayrıntısına girmeyeceğim, zira her şey kamuoyunda biteviye tartışılmakta, bilen de bilmeyen de gece gündüz ahkam kesmektedir. Ancak bariz ve aşikar olan bir hususun altını kalın şekilde çizmenin de büyük bir ihtiyaç olduğu düşüncesindeyim. O da şudur: Aziz Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet Halk Partisi, adına eko-sistem denilen, bununla mündemiç organize suç örgütü olduğu ileri sürülen mafyalaşmış bir oluşum tarafından, belediyenin kaynakları, yani devletin parası kullanılarak bedeli mukabilince satın alınmıştır. İş bununla da kalmamış, müteakiben Türkiye’nin satın alınması konusunda ahlak ve yasa dışı rüşvet, ihalelerden komisyon ve yolsuzluk fırtınası esmeye başlamıştır. Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminin finansmanı amacıyla dehşet verici, dahası hırs ve ihtirasla perçinli gayri meşru, gayri hukuki bir tertip ve teşebbüsün içine girilmiştir. Zanlılar bellidir, ifadeler ve itirafçılar bilinmektedir. Türkiye’yi satın almak için rüşvet ve yolsuzluk kulvarından mıntıka temizliğine soyunanlar çok geç olmadan yakayı ele vermişler, Türk devletinin CHP kongreleri gibi satılık olmadığını çok şükür göstermişlerdir. Bize göre iddianamenin özü ve özeti budur.

"Bunun adı hortumculuk değil, yüzyılın soygunudur"

"Devamlı ekonomik sorunlardan bahseden CHP yönetimi, milletimizin verdiği vergileri, henüz bıyığı terlememiş yavrularımızın haklarını, emeklilerimizin umutlarını, çiftçilerimizin alın terlerini, esnaf, memur ve işçilerimizin nafakalarını gasp ederek siyaset operasyonuna alet etmişlerdir. CHP’nin göz kamaştıran deprem konutlarından tutun da yol, köprü, tünel, savunma sanayii ve şehir hastanelerine varıncaya kadar yapılan yatırım seferberliğini ve muhteşem eserleri eleştirmesi artık tamamıyla boşluktadır, boşunadır, yavuz hırsızın ev sahibini bastırması gibi beyhude bir çırpınıştır. Emeklilerimizin parası CHP’nin para kulelerindedir. Milletimizin helal rızkı dolandırılmış, belediye kasası boşaltılmıştır. Bunun adı hortumculuk değil, yüzyılın soygunudur. Ne hukuktan, ne demokrasiden, ne işsizlikten, ne enflasyondan, ne de ekonominin diğer konu başlıklarından bahsetmeye bu yolsuzluk markalarının yüzü kalmamıştır.

"Türk milleti kesintisiz şekilde sahnelenen ekonomik soygunların az veya çok benzerlerine defalarca şahit, maalesef defalarca da mahkum olmuştur. Saldıran, tuzak kuran, komplo imal eden, zehir saçan ekonomik çetelerin, sermaye gruplarının, soyguncuların, rüşvetçilerin, küresel tefecilerin neyi amaçladıkları, nereye ulaşmak istedikleri vicdan sahibi her insanımızın esasen malumudur. Dün hasta adam olarak tarif ve tanımını yaptıkları İmparatorluğumuzun bünyesinde geniş ekonomik gedikler açan, bölüşüm ve paylaşım masalarında askeri ve siyasi operasyonlar kurgulayan, hitamında da icra eden muhasım ülkelerin mütecaviz politikalarından mutlak süratte ders almak zorundayız. Makuliyetten ve hukuk üstünlüğünden verilecek her tavizin sorunların daha da karmaşıklaşmasına, Türkiye’nin çıkmaz sokaklara sürüklenmesine hizmet edeceğini aklımızdan çıkarmamalıyız.

“Milli Mücadele’de düşmanın hayallerini Türk süngüsüyle yıktık”

Nice badirelerden geçerek bugünlere geldik. Hamd olsun onurumuzdan, şerefimizden, var oluş haklarımızdan asla vazgeçmedik. Biliyoruz ki, bir Türk dünyaya bedeldir, dünyalar bizim olsa da bu cennet vatandan tavizimiz düşünülemeyecektir. Çayımıza koyacak şekerimiz yoktu, ama Çanakkale’de destanlar yazdık. Lambamıza koyacak gazyağı bulamıyor, yalnızca haşhaş yağı kullanıyorduk, ama Milli Mücadele’de düşmanın hayallerini Türk süngüsüyle yıktık. Çünkü yoksulluğu çekebilirdik, yokluğa dayanabilirdik, ama esarete, köleliğe, teslimiyete kesinlikle tahammül edemezdik. Yeri geldi silah bulamadık, mermi bulamadık, bunları alacak para bulamadık, kuru ekmekle öğün geçirdik, ne gam, ne tasa; elimize geçirdiğimiz küreklerle, dirgenlerle, çapalarla, taşlarla düşmana karşı koyduk.

“Kısır döngüden çıkalım” çağrısı

19’uncu ve 20’inci yüzyılların zorlu dönemeçlerinde ekonomik saldırılarla milletimizi teslim alamayanların şimdiki varislerine, ülke olarak yükselişe geçtiğimiz bugünkü zaman diliminde boyun eğeceğimiz mi zannediliyor? Felaketimizin siyasetini yapmak üzere kuyruğa giren ahmaklara sessiz kalacağımız mı düşünülüyor? Türkiye’yi ölümü göstererek sıtmaya razı etmeye çalışanlara duyarsız, duygusuz ve dirençsiz olacağımız mı hesap ediliyor? Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten mülhem diyorum ki, para yoksa buluruz, ordu yoksa kurarız, düşman çoksa mutlaka yeneriz. Yeter ki bir olalım, diri olalım, iri olalım, birbirimizin uzağı değil yakını olalım, karşılıklı hak ve hukukumuzu şartlar ne kadar vahim olsa da gözetmeyi ve müdafaa etmeyi bilelim. Işık diye milleti ateşe, sonu hüsran bir tünele çekmek için çırpınanlara affımız yoktur, müsamahamız yoktur, sabrımız yoktur, merhametimiz yoktur. Merhum Hocamız Prof.Dr. Mehmet Eröz, ekonominin soyut formül ve ilkeleri, sosyolojik muhtevayla doldurulmadığı takdirde, özü olmayan boş kalıplar olarak kalacağını söylemişti. Haklıydı, teşhisinde isabet kaydetmişti. Sosyoloji, hayatın görünüşte bildik olan taraflarının nasıl bir başka gözle görülebileceğini ve yorumlanabileceğini anlatır. Sosyolojik düşünmek, bugüne kadar tartışmasız kabul edilen, kesin olduğu iddia edilen görüşleri eleştirme ve sorgulama alışkanlığı kazanmaktır. İnsanın olmadığı, ahlakın, adaletin, özgürlüğün, sosyolojinin, felsefenin, tarihin, maneviyatın, değerlerin ve milli hassasiyetlerin bulunmadığı bir ekonomide sabah kalkar döviz kuruna bakarız, akşam yatar borsaya, faize ve enflasyona kafa yorarız. Bu kısır döngüden çıkmadıktan sonra bir asır geçse bile yine aynı sorunlarla boğuşmamız kaçınılmazdır.

“Eski teorik şemaları yıkan yeni keşifler yapmadıkça, daha paylaşımcı bir dünyaya ve küresel ekonomiye ulaşmamız sadece entelektüel bir sızlanma olarak kalır"

“Üstelik CHP yönetimi gibi hem suçlu, hem de mütekebbir ve üst perdeden bakanların sahte sözleriyle ekonominin karalanmasına şahit oluruz. Ekonomi rakam, oran, yüzde, matematik, grafikten çok daha öte bir alandır, böyle de olmalıdır. Keynes’in dediği gibi, sorun yeni fikirlerde değil, içinde yetiştiğimiz zihinlerimizin her köşesine tutunmuş eski fikirlerdir. Modası geçmiş ekonomik düşünceler miras aldığımız kör noktalardır. Bize kendi çıkarlarımızı düşünen, birbirinden yalıtılmış, sürekli hesaplar yapan, zevkleri sabit ve doğa üzerinde egemen kişiler olduğumuzu kabullendirmek istediler. Görünmez el metaforuyla sömürünün çarkını çevirdiler. Piyasayı eşrefi mahlukat olan insanın önüne geçirdiler. 20’inci yüzyıl ekonomisinin yakasına rasyonel insan portresi astılar. Oysaki her insanın rasyonel olması, her sakallının dede olması kadar saçma bir beklentiydi. Aslında hepimiz aynı şeylerden konuşuyoruz, fakat konuştuğumuz şeyin ne olduğu konusunda hala anlaşabilmiş değiliz. Alışıldık düşünce ve ifade kalıplarından kaçma mücadelesi veriyoruz, fakat henüz tam bir sonuç almış sayılamayız. Eski teorik şemaları yıkan yeni keşifler yapmadıkça, daha adil, daha insani, daha vicdani, daha hakkaniyetli, daha eşitlikçi, daha paylaşımcı bir dünyaya ve küresel ekonomiye ulaşmamız sadece entelektüel bir sızlanma olarak kalacaktır.

“Devletin kasasına sızan, milletin kesesini yağlamayan haramzadelerle hesaplaşmalıyız”

Bugünkü şartlarda dünya nüfusunun yüzde 20’si açlıkla ve yetersiz beslenmeyle yüz yüzedir. Açlık ve mutlak yoksulluğun hiç yenilmeyen veya israf edilmiş yiyeceklerin yüzde 10’uyla tamamen ortadan kaldırılması yapılan araştırmalarla ortadadır. Ne ekonomi eski ekonomidir, ne de dünya eski dünyadır. Çok yediğinden obez olan çocukların olduğu dünya ile hiç yemediğinden eti kemiğine yapışmış çocukların olduğu dünya korkunç bir çelişkidir, böylesi bir düzen Allah’ın nizamı olarak da görülemeyecektir. Ekonomide yeni bir hikayeye, milli ve manevi değerlerimizle temerküz etmiş yepyeni bir zihniyet devrimine ertelenemez ihtiyacın olduğunu görmeliyiz. Hem büyümeyi, hem sosyal gelişmeyi, hem de sosyo-ekonomik kalkınmayı sağlamak zorundayız. Önümüze dikilen bentleri birlikte aşmalıyız. Kronik ve konjoktürel hastalıkları kalıcı olarak tedavi etmeliyiz. Devletin kasasına sızan, milletin kesesini yağlamayan haramzadelerle hesaplaşmalıyız. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni örümcek ağı gibi saran yüzyılın rüşvet ve yolsuzluk damarını kesip atmak hususunda sonuna kadar cesur olmalıyız. Türkiye ekonomisi toparlanma ve düze çıkma aşamasındadır. Enflasyon düşecek, hayat pahalılığı bitecek, kişi başına düşen gelir insanca yaşamaya dayanak olacaktır. Ezcümle fiyat istikrarı, finansal istikrar ve makro ekonomik istikrar Allah’ın izniyle sağlanacaktır. Fakat bu amaca ulaşabilmek için yolsuzluk bataklığını kurutmak da mutlak bir zorunluluktur. Bizim temennimiz, herkesin ahlaki sorumlulukla elini taşın altına koymasıdır. “Örtünme, beslenme ve barınma” sorunlarının hep birlikte, vicdan seferberliğiyle üstesinden gelmek mümkündür. Karanlıktan şikayet etmek yerine bir mumda biz yakabilir, bu ışıkta ise yeryüzü refahına kısa zamanda ulaşırız. Bu duygu ve düşüncelerle sözlerime son verirken hepinizi saygılarımla selamlıyor, Cenab-ı Allah’a emanet ediyorum. Sağ olun, var olun diyorum."