19 Mart operasyonu mağdurları tarafından kurulan Aile Dayanışma Ağı, 9. buluşmasını Saraçhane Parkı’nda gerçekleştirdi. CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun eşi Dilek Kaya İmamoğlu'nun okuduğu basın açıklamasında mahkemeye sunulmamış iddianamenin içeriğine yönelik haberlerin dolaşıma sokulduğu savunuldu. “Değerli eşim Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşları, 200 günü aşkın süredir tutuklu” diyen İmamoğlu, “Masumiyet karinesi, ne yazık ki rafa kaldırılmış durumda... 7 aydır tek bir satır bile yazılmadan, insanlar özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor. Bu, adaletin değil, zulmün sessizliğidir. Bu haksız, hukuksuz ve vicdansız sürecin artık sona ermesini istiyoruz. Çünkü adalet geciktikçe, sadece bir kişinin ve ailelerin değil, bir ülkenin de vicdanı kanıyor”ifadelerini kullandı.
19 Mart operasyonu mağdurları tarafından kurulan Aile Dayanışma Ağı (ADA), dokuzuncu buluşmasını yine Saraçhane Parkı’nda gerçekleştirdi. Bir grup vatandaş topluluğunun destek verdiği buluşmaya CHP Genel Başkan Yardımcısı Aylin Nazlıaka, CHP Çanakkale Milletvekili İsmet Güneşhan, CHP Ankara Milletvekili Adnan Beker, İBB Başkanvekili Nuri Aslan, CHP Parti Meclisi üyesi Sinem Kırçiçekde katıldı. Basın açıklaması, İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı, CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu’nun eşi ve sivil toplum gönüllüsü Dr. Dilek Kaya İmamoğlu tarafından okundu. Dr. İmamoğlu’nun açıklamasının ardından, üniversite öğrencisi Selinay Uzuntel yaşadığı süreci kamuoyu ile paylaştı.
“Toplumun vicdanına, halkımızın adalet duygusuna inanıyoruz"
ADA’nın dokuzuncu buluşmasına katılanlara teşekkür eden Dr. İmamoğlu, şunları söyledi:
“Biz her Cuma, Saraçhane’de bir araya gelerek adalet arayışımızı dile getiriyoruz. Toplum vicdanının sesi oluyoruz. Her hafta burada buluşan kalabalık, kararlılığımızın ve azmimizin bir göstergesidir. Kararlıyız; çünkü haklıyız. Azimliyiz; çünkü bizlere yaşatılan bu mağduriyet artık son bulsun istiyoruz. Ama sadece sizler, bizler yaşadığımız mağduriyet için burada değiliz. Ülkemizin geleceği için buradayız. Milletin istiklalini, yine milletin azim ve kararının kurtaracağını bildiğimiz için buradayız. Toplumun vicdanına, halkımızın adalet duygusuna inanıyoruz. Milletin iradesine, yine milletin kendisi sahip çıkacaktır.
“‘İddianame henüz hazırlanma aşamasındayken sızdırılmaya mı başlandı’ sorusunu akıllara geliyor”
Biz, ilk günden itibaren tutuksuz yargılanmayı ve iddianamelerin bir an önce hazırlanmasını ısrarla talep ettik. Son günlerde henüz mahkemeye sunulmamış, avukatlarla paylaşılmamış iddianamelerle ilgili birçok iddia ortaya atılıyor. Özellikle iktidara yakınlığıyla bilinen medyada, iddianamelere dair haberler dolaşıma sokuluyor. Bu durum; ‘İddianame henüz hazırlanma aşamasındayken sızdırılmaya mı başlandı’ sorusunu akıllara getiriyor. Böyle bir soru işaretinin varlığı bile çok vahimdir. Hukukun siyasallaşmasının bir başka göstergesidir. Henüz mahkemeye sunulmamış bir iddianamenin kamuoyuna servis edilmesi; adil yargılama ilkesini zedeleyen, toplumsal güveni sarsan bir durumdur. Şayet iddianameye güvenilseydi, böyle yöntemlere başvurma gereği duyulmazdı diye düşünüyoruz. Bir hukuk devletine yakışmayan bu yöntemler, sadece tutukluları değil; aileleri, çocukları, halkın her kesimini etkiliyor. Toplumun yargıya olan inancını sarsıyor. Toplumun huzuru için adalet herkese eşit işlemeli, siyasetin gölgesi yargının üzerinden kalkmalıdır.
“7 aydır tek bir satır bile yazılmadan, insanlar özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor”
Biz, hukukun siyasetin aracı değil, toplumun ortak güvencesi olması için buradayız. Evrensel hukuk ilkeleri çerçevesinde adil, tarafsız bir yargılama talebimizi yineliyoruz. Değerli eşim Ekrem İmamoğlu ve çalışma arkadaşları, 200 günü aşkın süredir tutuklu. İlk kez sevdiklerimizden bu kadar uzun süre ayrı kaldık. Hayatımızdan çok değerli anlar akıp gidiyor. Masumiyet karinesi, ne yazık ki rafa kaldırılmış durumda. İnsanlar, henüz iddianame ortada yokken tutuklu olarak yargılanıyor. Aslında ortada bir yargılama bile yok. Çünkü yargılanmak için önce bir iddianame gerekir. Oysa 7 aydır tek bir satır bile yazılmadan, insanlar özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor. Bu, adaletin değil, zulmün sessizliğidir. Bu haksız, hukuksuz ve vicdansız sürecin artık sona ermesini istiyoruz. Çünkü adalet geciktikçe, sadece bir kişinin ve ailelerin değil, bir ülkenin de vicdanı kanıyor. Tekrar ediyorum; bu hukuksuz süreç artık sona ermeli. Adaletin eksik kaldığı yerde, toplum vicdanı devreye girer.
“Aile Dayanışma Ağı buluşmaları, işte bu vicdanın sesidir”
Aile Dayanışma Ağı buluşmaları, işte bu vicdanın sesidir. Her cuma Saraçhane’den yükselen ses, bu ülkenin umudu ve vicdanıdır. Adaletin tesis edileceğine, hukukun işleyeceğine dair inancımız tamdır. Sizinle; Ankara Barosu Başkanı Avukat Mustafa Köroğlu’nun bize, ülkemizin geleceği için sürdürdüğümüz mücadelemize güç veren konuşmasından bir alıntı paylaşmak istiyorum: ‘Çünkü adaletin eridiği yerde kuralların çözüldüğünü görürsünüz. Kuralların çözüldüğü yerde, hak, bir güvence olmaktan çıkar. Hak, artık bir ihtimaldir, bir tesadüftür. Oysa ki tesadüflerin üzerine, insana yaraşır bir hayat kurulmaz. Biz, bugün burada; korku yerine cesareti, sessizlik yerine sözü, itaat yerine direnişi, umutsuzluk yerine inancı seçiyoruz.’ Haftaya aynı gün, aynı saatte, Saraçhane’de buluşmak üzere bir kez daha sevgilerimi sunuyor, bugün burada olan herkese teşekkür ediyorum.”
Saraçhane eylemlerinden sonra tutuklanan öğrencilerden Uzuntel: “İnsanca bir yaşamı, eşit, özgür, demokratik bir ülkeyi kurana dek mücadelemizi sürdüreceğiz”
Dilek Kaya İmamoğlu’nun ardından, Saraçhane’deki 19 Mart eylemleri sonrasında gözaltına alınıp tutuklanan üniversite öğrencilerinden Selinay Uzuntel söz aldı. Sözlerine, 10 Ekim 2015’te, Ankara Garı önünde düzenlenen “Barış Mitingi”ne İŞİD tarafından düzenlenen bombalı saldırıda katledilen 103 vatandaşı anarak başlayan Uzunel, özetle şunları söyledi:
“19 Mart sürecinde tutuklanan öğrencilerden biriyim. O gün, ‘hükümet istifa’ talebi etrafında ortaklaşmış haklarımızı ve geleceğimizi savunmak için harekete geçmiştik. O gün, bizleri polis şiddetiyle, gözaltılarla, hukuk sopasıyla dize getirmek istemelerinin sebebi, sadece baskıcı olduklarından değildi; korkuyor olmalarındandı. O korku ki, büyüyor gibi görünüyor. Gençliğin sorgulayan, direnç gösteren, yarının en tehlikeli güçlerinden olduğunu bildiklerinden, üniversiteleri teslim almaya çabalıyorlar. İktidar, iç cepheyi tahkim etme adı altında, muhalefetsiz bir rejim hedefi güdüyor. Gençliğin, yaşadıklarından yanlış sonuçlar çıkarma, ‘denedik olmadı’ deme, yılgınlığa kapılma lüksü yoktur. Henüz yeterince şey yapmadık. Hala daha yapacak çok işimiz var. Şimdi barikatı aşıp, cesaret fişeğini çakan, meydanları dolduran, forumlar yapan, ders boykotlarını örgütleyenler, bu deneyime sırtını yaslayarak yürümeli. Dün yüzlerin binler, binlerin on binler olduğunu unutmadan, yarın yüz binler, milyonlar olmak için bugünden kolları sıvamalıyız. En geniş kesimlerin katıldığı birlikleri yaratarak, mücadeleyi her gün ve sürekli kılarak, güç biriktirmeliyiz. Ancak böylelikle bulunduğumuz her okulda, her mahallede, her iş yerinde örgütlendiğimizde, faşizmin inşasına güçlü bir koyuş örgütleyebiliriz. Tam da bu yüzden, hayatın her alanında gençler, kadınlar, işçiler, emekçiler olarak, bize dayatılan bu düzeni yıkmaktan başka şansımız yoktur. Unutmayalım ki hepimizin bildiği, ‘Örgütlü bir halkı, hiçbir kuvvet yenemez’ sloganı, aksine tersinden de geçerlidir. Örgütsüz bir halkı, herhangi bir kuvvet yenebilir. Durmak yok, mücadeleye devam ediyoruz, yürüyeceğiz diyorum. İnsanca bir yaşamı, eşit, özgür, demokratik bir ülkeyi kurana dek mücadelemizi sürdüreceğiz.” (ANKA)