İsviçreli bir araştırma ekibi, fiber optik kabloları kullanarak yapılan deprem ölçme yönteminden farklı olarak yeni bir yöntem keşfetti. Yeni yöntemin "tesadüfen" İstanbul'da keşfedildiği öğrenildi.
Sismolojide, yerbilimciler 100 yılı aşkın süredir depremlerin şiddetini hatta olup olmayacağını önceden belirlemeye çalışıyor. Deprem kayıtları tutuluyor, yer altındaki magma akımları inceleniyor, sismik dalgalar uzunluk ve şiddetlerine göre ölçülüyor.
Zürihli jeofizikçi Andreas Fichtner, depremlerin geleneksel olarak sarkaçlarla ölçüldüğünü hatırlattı ve bu yöntemi “Bir ağırlık, bir yayla sabitleniyor, zemin hareket edince ağırlık sabit kalıyor ve bu hareket farkı kaydediliyor” şeklinde tarif etti. Ancak bu hassas cihazların pahalı olduğu, düzenli bakım ve enerji gerektirdiğini söyleyen Fichtner, ayrıca dünyanın her yerinde bulunmadıkları için özellikle yoksul ülkelerde ve okyanuslarda ölçüm yapılamadığını vurguladı.
Var olan fiber optik kablolar kullanılıyor
Fichtner ve ekibi bugünlerde yer altına hatta deniz altına çoktan döşenmiş fiber optik kablolar ile daha ucuz, daha geniş alanı kapsayan yeni bir yöntem deniyor.
"Her şey zaten mevcut, sadece verilerin depolanması ve analiz edilmesi gerekiyor"diyen Fichtner, fiber optik kabloların dünya çapında 5 milyar kilometreye yakın uzunluğa sahip olduklarını, bu kablolara lazer darbeleri göndererek ölçüm yapılabileceğini anlattı ve şunu ekledi:
“Fiberoptik kablodaki ışığın hızını ve kablonun uzunluğunu biliyorsak, lazer darbesinin kabloda ne kadar sürede ilerlediğini de saptayabiliriz. Şayet kablo, depremden etkilendiyse, fiberoptik kablonun uzunluğu ve lazer darbesinin fiberoptik kabloyu katetmesi için gereken sürede de değişimler oluyor. Bu zaman farkını da kablonun depremle ne düzeyde tahribata uğradığını ölçmek için kullanıyoruz. Ayrıca fay hareketlerinin kabloyu nerede ve hangi şiddette etkilediğini tespit edecek Interrogator adlı cihazlarımız var.”
Bu yöntem “dağıtılmış akustik algılama” olarak adlandırılıyor. 1980’lerde patenti alınmış olsa da geniş çaplı uygulamaları yeni yeni keşfediliyor. Başlangıçta nükleer santrallerin ve boru hatlarının korunması için kullanılan yöntem, daha sonra petrol, gaz endüstrisi, hayvan sürülerinin takibi ve hatta toprak nemi ölçümlerinde de denendi, nanometre seviyesindeki hassasiyetin, geleneksel sismometrelerden çok daha yüksek doğruluk sağlandığı tesbit edildi.
Bu yöntem İstanbul’da da deneniyor
Almanya’nın Potsdam kentindeki araştırma merkezi, SAFAtor adlı büyük bir proje geliştirdi. Amaç, mevcut denizaltı fiber optik kabloları kullanarak denizde oluşan depremleri, volkanik aktiviteleri ve kıyı heyelanlarını tespit etmek. Proje çalışanları bu kablolara kolayca entegre edilecek yeni sensörler geliştirmeyi deniyorlar.
Bu sistem İstanbul’da da test ediliyor.
Daha da dikkat çekici bir şekilde Jeofizikçi Fichtner’in ekibinin, 2023’teki deprem dalgasını İstanbul’da kullanılmayan bir fiber kablo aracılığıyla tesadüfen kaydettiği öğrenildi. Böylece şehrin 100 metrelik zemin yapısını haritalandırılmıştı.
Ortaya çıkan harita, bazı sokakların bazı sokaklara göre, çok yakın olsalar bile, 10 kat daha fazla sarsılabileceğini göstermişti.
Fichtner, bu verilerin İstanbul’un depreme dayanıklı yapılaşmasında kullanılabileceğini, fiber optik ağdan elde edilen bilgiler ile erken uyarı sistemlerinin de geliştirebileceğini vurguluyor. Söz konusu teknoloji sadece büyük depremler için değil, jeotermal enerji araştırmalarında da kullanılabiliyor.